ÖMER MARAŞLI


Eğitimde Molla Gürânî, II. Murat Örneği

Eğitimde Molla Gürânî, II. Murat Örneği


Eğitimde Molla Gürânî, II. Murat Örneği

Eğitim camiasının içinde olan herkes, okul koridorlarında her gün şu manzarayı görmekteler. Çocuğunun sınavdan düşük aldığından, hâlbuki evde çok (çalıştığından!) İlkokul 4. Sınıfa kadar derslerinde çok başarılı olduğundan, ama ortaokula veya liseye gelince derslerin düştüğünden, okulun verdiği eğitimden memnun olmadığından, öğretmenin konuları hızlı işlediğinden vs. şikâyet eden ve yavrusuna toz konduramayan velilerin öğretmenlerle, suçlayıcı bir eda ile konuşmalarına şahit oluyoruz.

Bunun karşılığında öğretmenin; öğrencinin derslerde ilgisiz durduğundan, çevreye rahatsızlık verdiğinden, ödevlerini yapmadığından, performans görevlerini yerine getirmediğinden, derse geç kaldığından, şikâyet eden cevabını buluruz. Kaba tabirle ?kimse ayranım duru, ekmeğim kuru? demez.

Yine zaman zaman, öğretmenin öğrenciye kızdığını veya fırça attığını, bu sebeple öğrencinin psikolojisinin bozulduğunu söyleyen, bu sebeple öğretmeni suçlayan velilerle karşılaşırız. Bu velilerin akıllarına getirmedikleri şey, derste ve ders dışında problem çıkaran öğrencilerin sadece öğretmeni değil, ortamdaki diğer öğrencileri de rahatsız ve huzursuz ettiğidir. Veli, öğretmenin bu öğrenciye neden kızdığını, öğrencinin hangi sorunu çıkardığını irdelemez. Ayrıca bu öğrencinin, öğretmenin diğer öğrencilere ayıracağı vakitten çaldığını göz önünde bulundurmaz. Hem bu psikoloji denen şey, ne menem bir şeydir ki sadece öğrencide vardır. Öğretmende bulunmaz!

Bir öğrenci okulda ve evde frenlenmezse, okul döneminde adab-ı muaşeret kaidelerini öğrenmezse yetişkinlik döneminde toplumun başına bela olacaktır. Okulda kurallara uymayan öğrenci, sonrasında toplumun kurallarına da uymayacaktır. Okul, öğrencinin her yönüyle hayata hazırlandığı bir mekândır. Veli ile öğretmen işbirliği ile öğrenci önce okul kültürüne uyum sağlamayı öğrenmeli, birlikte yaşama kültürünün gerektirdiği davranış modellerini okulda kavramalıdır. Bu öğrenci böylece hayata kazandırılacaktır. Yoksa derste aşırı sorun çıkardığı için öğretmeni tarafından uyarılan öğrencinin velisinin öbür gün okula damlaması, çocuğun psikolojisinin bozulduğundan bahsetmesi, çocuğu kazanmak değil kaybetmek olacaktır. Eğer kızmakla ya da fırça atmakla psikoloji bozulsaydı, babalarımızın, dedelerimizin hep psikopat olması lazımdı.

Meşhur rivayettir.

Şehzade Mehmed (Fatih) çok zekidir, derslerini kolay öğrenir ancak ele avuca sığmaz. Yaramazdır, padişah çocuğu olması sebebiyle de biraz şımarıktır. Hocalarını yıldırır, ödevlerini yapmaz, sorumluluklarını tam olarak yerine getirmez. Mehmed bir padişah oğludur ve kendisi istemedikten sonra kimse diz çöktüremez ona.

Murat Han sıkıntının farkındadır. Bu haşarı şehzadeyle uğraşacak, onu yola getirecek, onu terbiye edip adam olmasını sağlayacak birisine ihtiyaç vardır. Neticede Molla Gürânî hoca olarak tayin edilir. (Kaynaklarda II. Murat Han´ın Molla Gürânî´ye bir sopa verdiği rivayet verilir fakat bu konuda ayrıntı verilmez.  Bunun bir sembol olduğunu söyleyenler de vardır.) Neticede II. Murat´ın tavrı ve hocaya vermek istediği mesaj önemlidir. Padişah Molla Gürânî hazretlerini yollarken, günümüz Türkiye´sinde aklı selim velilerin kullanmaya devam ettiği şu ifadeyi kullanır. ?Eti de senin? der, ?kemiği de. O bundan böyle senin oğlun. Var bildiğin gibi işle!?

Yeni Hoca, Manisa´ya varır, şehzadeyi derse çağırır. Uşaklara bile itibar eder, ama geleceğin sultanını görmezden gelir. Talebesine sıradan biri gibi davranır ve ?Otur!? der, ?Hayır oraya değil, şuraya!? O güne kadar emretmeye alışan şehzade şaşakalır. Belki de hayatında ilk kez diz çöker. Molla emsileyi açar ve emreder: ?Darabe (Dövmek) fiilini çek bakayım!? Fatih fiili kafasına göre çeker. Çat pat bir şeyler söyler işte. Molla Gürani´nin kaşları yıkılır, kafasını ?olmadı? gibilerden sallar, bakışlarıyla azarlar. Sonra üstüne basa basa fiili çeker ve sesini yükselterek misallendirir: ?Döverim, seni döverim, seni öyle bir döverim ki!...?

Fatih ağlamaklıdır. Dudakları uçuklaya yazar. Korkudan sesi titrer. İçinden son cümleyi tekrar eder. ?Darabtühü cidden şediden.? İnanın döver mi döver. Bundan böyle saray halkına rezil olmak da vardır işin içinde.

Şehzade artık geceleri ödev yapmaya başlar ve ezberlerini aksatmaz. Daha doğrusu aksatamaz. Ama gün gelir ilmin tadını alır. Eski haşarılıklarından utanır. Çok değil üç beş ay sonra bambaşka biridir o. Şehzade Molla Gürânî´nin ilim ocağında pişmiştir artık.

Bir ara Manisa´ya gelen Sultan Murat, oğlunu tanıyamaz. Fatih görünüşte çocuktur, ama çok olgundur. Ufku geniştir sonra. Hedefleri, ideâlleri vardır. Ki İstanbul bunlardan biridir sadece. İşte belki de bu yüzden tahtını düşünmeden bırakır ona.

O haşarı ve ele avuca sığmaz Şehzade, babasının ve hocasının işbirliği ile aşırılıkları törpülenmiş, sınırları belirlenmiş, egosu tırpanlanmış, kendini bilen birisi haline gelir. 12 yaşında tahta geçebilecek kıvama ermiştir artık. Neticede çağ açıp çağ kapayan, Hz. Peygamberin müjdesine nail olan büyük bir hükümdar olmuştur.

Fatih ve Molla Gürani örneğinde hem veliler,  hem de öğretmenler için güzel hisseler var. Veliler öncelikle öğretmene saygı duymayı bilmeli, öğrencisini eğitmeye çalışan kişi ile el ele verip çocuğu yönlendirmeye çalışmalıdır. ona güvenmeli, onu desteklemeli, öğretmen ile işbirliği yapmalıdır. Çocuk hakkındaki kararları veli ve öğretmen beraberce vermelidir. Diğer yandan, doğru ile yanlışı ayırt etme kabiliyetine henüz erişmemiş çocuğuna, öğretmenine saygı duymayı öğretmeli, çocuğunu frenlemeli, adab-ı muaşereti öncelikle ailede öğretmelidir. Her aklına estiğinde okula koşmamalıdır.

Öğretmenler olarak bizler de Molla Gürânî örneğinden ders çıkarabiliriz. Molla Gürânî nasıl genç şehzadeyi her yönüyle kuşatıp, disiplini ve sevgiyi aynı beraber verip, onu yönlendirdiyse, biz de her öğrencimizi bir baba şefkati ve disipliniyle kuşatıp, onu hayata kazandırmalıyız. Hiçbir öğrencimiz yolda kalmasın, ıskartaya çıkmasın diye yola çıkmalı ve çalışmalıyız. Her öğrencimizi, geleceğin anneleri, babaları, büyükleri, topluma yön verecek insanları olarak yetiştirmeliyiz. Her öğrencimizi, şehzade itinasıyla yetiştirmeliyiz. Unutmayalım ki, her çocuk babasının şehzadesidir.

Şunu da göz ardı etmemeliyiz. Velilerimiz farklı farklı. İlgili ya da ilgisiz, eğitimli ya da cahil, çekingen ya da konuşkan, zengin ya da fakir, patron ya da işçi, müdür ya da memur. Ama onlar öncelikle anne veya baba. Biz öğretmenler ise, onların en değerli varlıklarını emanet ettikleri sırdaşları, uzmanları rehberleriyiz. İşimizi yaparken en çok onlara ihtiyacımız var.Belki de eğitime velilerden başlamalıyız.

 

Ömer Maraşlı